Benim Hikayem

Benim hikayem

Merhaba ben Dost. 12 Ekim 1972 tarihinde Almanya’nın Wolfsburg şehrinde dünyaya geldim. Abim olan T1 modeline göre biraz daha farklı tasarlanmıştım. Cam tasarımımda farklılığa gidilmiş, abime göre biraz daha büyük olmuştum ama daha büyük olmama rağmen hala küçük ve sevimli bir araba olarak gözüküyordum. Fabrikadan çıktıktan sonra Bonn’a doğru diğer arkadaşlarımla beraber yolculuğa çıktım. Bonn’da bir araba satış mağazasının vitrininde yerimi aldım. Açık mavi rengim ile beni gören herkesi büyülüyordum. Önümden geçen herkes kafasını çevirip bir kez daha bana bakıyordu.
Bir haftalık bekleyişimden sonra sonunda o gün geldi. Beni alıp büyük maceramı başlatacak o adam kapıdan içeriye adımını atmıştı. İlk girdiğinde pek dikkatimi çekmemişti çünkü o da diğer müşteriler gibi takım elbiseli, sıradan bir iş adamı gibiydi. Beni gördü, dikkatlice inceledi ve çalışana beni sordu. Beni sorduğunu duyduğum an o kadar heyecanlanmıştım ki motorum küt küt atmıştı. Sonunda büyük macerama başlıyordum. Birkaç saat sonra o adam elinde anahtarlarım ile bana doğru yaklaşıyordu. Kapımı açtı, sürücü koltuğuna oturdu ve beni çalıştırdı. Acaba ne tür maceralara atılacağız diye düşünüyordum. Belki Almanya’da farklı bir şehre gidecektik, belki tüm Avrupa’yı gezecektik, belki de hep duyduğum şu Amerika denen yeri görecektik. Ama nereye gidersek gidelim onu her zaman, hiçbir sorun çıkarmadan taşıyacaktım, o gün kendime bu sözü vermiştim.
Sonunda mağazadan dışarı çıkıyorduk. Bonn’un sokaklarında tatlı tatlı yolculuk ediyorduk. Yaklaşık 20 dakika seyahat ettikten sonra yıllarca bana ev sahipliği yapacak o binaya yaklaştık. Sahibim beni park etti, koltuktan inip evine girdi, birkaç dakika sonra binadan çocuk çığlıkları duymaya başladım. Sesler her saniye daha da artıyordu. Sonunda kapıdan çıkan 2 adet ufak çocuğu gördüm. Beni gördükleri için yüzlerinde oluşan büyük gülümsemeyi asla unutamıyorum. Çığlıklarla bana doğru yaklaştılar, birkaç saniye sonra da kapıdan sahibim ve eşi çıktı. İkisi de aşırı hoşnut gözüküyordu. Bu güzel aileyi gördüğüm için o kadar mutlu olmuştum ki ağlamamak için kendimi zor tutuyordum. Artık ben de bu ailenin bir parçasıydım. Her hafta sonu ormana pikniğe giderdik. Akşama kadar eğlendikten sonra eve geri dönüp dinlenirdik. Bazen başka misafirler de bizle gelirdi. Böyle haftalar, aylar hatta yıllar geçmişti. Çocuklar benle beraber büyüyordu. Her şey çok güzel gidiyordu ta ki o güne kadar.
Sahibim bir gün eve çok mutsuz gelmişti, o gün öğrendim ki işten atılmıştı. O hafta sonu gittiğimiz piknik geçirdiğimiz en mutsuz piknikti ve benim onlarla geçirdiğim son piknikti. Maddi durumları git gide daha da kötüleşiyordu, eskiden normal olan şeyler lüks geliyordu ve artık bazı şeylere veda etmeleri gerekiyordu. O gün hayatımın belki de en kötü günlerinden biriydi, hiçbir şeyden habersiz bir şekilde duruyordum. Birden çocuklar ağlayarak yanıma gelmişti ve o an aileme veda edeceğimi anlamıştım. Sahibim beni ikinci el araba alıp satan birine vermişti. Aileme veda etmeden önce sahibim son kez bana sarıldı ve anahtarlarımı beni alan adama teslim etti…
Yaklaşık 1,5 yıl geçmişti, diğer arabalarla beraber soğuk bir depoda bekliyordum. Artık ümidim kalmamıştı, sonsuza kadar o depoda çürüyeceğimi düşünüyordum. Ta ki o güne kadar. Çiçek desenli gömlekleri, uzun renkli saçları ve bol pantolonlarıyla şu ana kadar gördüğüm en garip giyinen iki insan bana gülümseyerek bakıyordu. Başka insanların hippi diye çağırdığı bu çift benim yeni sahiplerim olacak ve büyük maceramda yol arkadaşlarım olacaklardı. Beni aldıktan sonra üzerime renkli çiçekler çizdiler, içimi ve dışımı süsleyip beni de o harika hippi tarzına soktular. Aralarında “ilk olarak nereye gidelim” diye konuşuyorlardı ve sonunda ilk hedeflerinin Hollanda olduğunu söylediler.
İnanamıyordum, hayatımda ilk defa ülke dışına çıkacaktım, o an o kadar heyecanlanmıştım ki farlarım neredeyse yerinden çıkacaktı. Sonunda beni çalıştırıp yolculuğa başladılar. Yeni sahiplerimle beraber yıllar boyunca onlarca ülke, yüzlerce şehir gezip, birbirinden çılgın partilere katılıp, dünyanın en harika şarkılarına eşlik ettim. Her şey harika ilerliyordu ama her güzel şeyin bir sonu olduğu gibi bu maceramın da bir sonu vardı. Son durağımız olan Türkiye’de İstanbul’u geziyorduk. İstanbul’da her şey harika gidiyordu, harika boğaz manzarasını ne zaman görsem büyülenip dona kalıyordum. Sonra bir sürü arabanın bulunduğu bir yere girdik, sahiplerim arabadan inip orada çalışan adamla bir süre konuştular. Konuşma bittikten sonra yanıma geldiler, bana sarılarak “Maceramız maalesef burada bitiyor küçük dost” dediler. Hayatımın en deli dolu yılları artık burada bitiyordu ve yalnızlıkla dolu günlerim yeniden başlıyordu.

O yerde yıllarca hareket etmeden kalmıştım, sonra beni başka bir şehre taşıdılar ama orada da yalnızlık dolu günlerim devam etti… Aradan yıllar geçmişti, artık yaşlı, paslı, hareket bile edemeyecek bir araba olmuştum. Sonra o gün geldi, yeniden hayata döneceğim gün.  Yeni sahibim olacak o kişi beni gördü, inceledi ve beni almaya karar verdi. Yalnızlıkla dolu günlerim bitiyordu fakat ufak bir sorun vardı. Ben artık çalışamayacak kadar yaşlanmıştım. İstesem bile hareket edemiyordum. Sahibim ise buna çoktan bir çözüm bulmuştu. Memleketimden benim parçalarımı getirtmiş, içimi tamamen yepyeni bir hale getirmişti. Pasları ve eski boyayı kaldırıp yerine taptaze boyalar ile beni boyadılar. Kendimi fabrikadan çıktığım günkü gibi hissediyordum, adeta yeniden doğmuştum. Ama hala da aklımı kurcalayan bir soru vardı, beni ne için kullanacaktı. Tamirim bittikten sonra Antalya’ya geldim. Burası hayatımda gördüğüm en sıcak şehir herhalde. Sahibim ve çalışanları yanımda konuşurken duydum, ben artık evlilik teklifleri, düğün fotoğrafı, romantik akşam yemekleri, arkadaşlarla kutlanan doğum günü eğlenceleri vb. işler için kullanılacaktım. Artık birçok insanın en mutlu anlarında onlarla beraber olup mutluluklarını paylaşacaktım. Artık herkesin “Dost” u olacaktım.